Menu
 


KUR'AN DA BEDEVİLİK VE MEDENİLİK BAĞLAMINDA TÜRKİYE'NİN ALİMLERİ, SOSYOLOJİ BİLMEYEN DİN ADAMLARININ DÜŞTÜĞÜ DURUMLARA ÖRNEK



Gün geçmiyor ki bir hoca verdiği fetvalarla/görüşleriyle milleti hâyret'e düşürüp gündeme oturmasın. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de, Hayrettin Karaman hoca oldu "Başörtülü sigara" başlıklı bir yazı kaleme aldı ardından gelen tepkiler üzerine "Başı örtülü sigara (2)" yazısını yazdı ve tepki çeken cümlenin yanlış anlaşıldığını söyleyip okuyuculardan helallik istedi. O cümle şöyle idi.

"Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var" Hayrettin Karaman

Bu tarz fetvalara/görüşlere örnek: Kadınları gelen öpsün giden yalasınBabanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması haram değil , Annen de olsa diz kapağının üstü tahrik eder , Bir baba nikahsız doğan öz kızı ile evlenebilir (İmam Şafi, Malik), Sakalsız Erkek Kadın SanılırYorganın ve yatağın şekli cinsel dürtülerinizi uyandırabilirAsansör'de HâlvetÇay, kahve ve ketçap şehvet uyandırır  vs.

Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüren bir cümle...Normalde kimsenin aklına kadın sigara içiyor diye "benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var"  sinyali verdiğini düşünmez ve böyle bir şey aklına gelmez ama bu gibi cümlelerle halkımızın aklında tavşanlar oluşturulmakta ve bu tavşanlar akıldan çıkmamakta bilinç altına yerleşmekte ve psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Bu konu ile ilgili şu yazıyı okumanızda fayda var: Kafalardaki tavşanlar

Hayrettin hocanın bu cümleleri savunan kişiler hocanın açıklamaya çalıştığı bazı argümanları şu şekilde dile getirdiler.
Sosyoloji Şehirlilik ve Köylülük Kültürü 
“Sigara içiyorum başörtülüyüm diye yapmayacağımı, size katılmayacağımı sandığınız hususlarda ümidinizi kesmeyin, sizin yaşam biçiminize katılabilirim”
“Sokaklarda sigara içen kadına ne dense yeridir”
“Üniversite kantininde karışık grup içinde oturan, bahçede kızlı erkekli voleybol oynayan böyle kızlarımızı çokça görüyor ve üzülüyorum. Verilmek istenen mesaj evet yok birbirimizden farkımız, paylaşacağımız çok şey var.”


Yukarıdaki düşünceler yanlıştır demiyorum evrensel yargılar, düşünceler hariç doğru/yanlış bulunduğunuz noktaya bakış açınıza göre değişir bu bir kültür meselesi.


Köylü bir bakış açısı ile köyün ortasında alenen sigara içen bir kadın bir mesaj vermeye çalışıyor demek mümkündür. Şehirli bir bakış açısı ile meydanda alenen sigara içen kadın pek dikkat çekmez ve bundan bir mesajda çıkarılmaz, çıkarıldığı takdirde bu mesajı çıkaran kişi sağlıklı düşünemiyor, psikolojik sorunu var gözüyle bakılır.

Yukarıda anlatılan düşünce biçimi köylülük/taşralılık kültürünü yansıtmaktadır. Köyde herkes birbirini tanır. Bu yüzden kadın alenen sigara içemez, erkek/kız karışık oyun oynayamaz… Çünkü dedikodu olur.

Bizim alimlerimiz köy kültürüyle yetiştikleri için olayları bu pencereden görmelerini DOĞAL karşılıyorum.

Ancak şehirli bir bakış açısını bilmeden/kavramadan köylü kültürünü metropolde din diye sunulması, metropol de yaşayanlar tarafından tepki çekiyor ve anlaşıl(a)mıyor. Aynı şekilde köylü kültüründe yetişen kişide karşı tarafı anlayamıyor.

Sonuç: Kültür farkını kavramadan/gözetmeden ön yargılarla taraflar birbirini "Modernist", "Bağnaz","Sapık" gibi ithamlarla suçluyor.

Bütün nebiler şehirden çıkmıştır. Bütün dinler gibi İslâmiyet de şehirli yapıdadır ve şehirde doğmuş, şehirden kırsala yayılmıştır. Zaten medeni (şehirli) ve köylü (bedevi) kavramları da kökenini İslâm'dan alır. Kur'an-ı Kerim'de sosyolojik bir kategori olarak “bedevilik” övülmez, aksine yerilir.


Ancak günümüzde Mehmet Şevket Eygi'nin deyimiyle,

“Türkiye'de İslâmî hareket tam manasıyla bir köylü hareketine dönüşmüş durumdadır. İslâm'ın bayraktarlığını kırsal kesimliler, köylü zihniyetliler yapıyor.”

Bu yüzden âlimler köy kültürüyle yetiştikleri için şehirliye İslam’ı hakkıyla anlatamıyor; kentli, aydın ve modern yaşamı tercih edenlerin ihtiyaçlarına cevap veremiyorlar.

Şehirli zihniyette olan; sanata, estetiğe, kitaba, kültürlü olmaya önem verir. Haramdan, yalandan, yalakalıktan, hilecilikten kaçınır. Doğru sözlü, saygın, kibar, nazik ve anlayışlı olur. Cami mi yaptıracak; dış görünüşünün ve iç yapısının sanatlı, estetik ve güzel olmasına özen gösterir.

Şehirli olmak; insanın kendini yenilemesi, aşması ve anlayışını genişletmesi anlamına gelir. Medeniyetler şehirlerde doğar ve gelişirler.

“İslam’ın parlak bir medeniyet dini olduğu hepimizin ittifakla kabul ettiği bir gerçektir; fakat ne yazık ki İslam dininin çağdaş müntesipleri medeniyet üretmek şöyle dursun, şehirli olabilmeyi bile becerememektedir.” Mustafa Öztürk

Not: Köylülük ile kastedilen kırsalda yaşamak değil. Kişi köyde şehirli, şehirde köylü olabilir. Önemli olan zihniyettir.


HER DEĞİŞİM BİR GELİŞİM DEĞİLDİR, ANCAK HER GELİŞİM BİR DEĞİŞİMDİR.
TANIMLARIN/YARGILARIN TARİHTEKİ ÖLÇÜTLERİN BİLGİ BİRİKİMİNE GÖRE VERİLDİĞİNİN FARKINDA OLUP,
TARİH İLERLEDİKÇE BİLGİ BİRİM VE DEĞERLENDİRME ÖLÇÜTLERİMİZİN DE GELİŞTİĞİNİ FARK EDİP TANIM VE YARGILARIMIZI ONA GÖRE YAPMALIYIZ,
AKSİ TAKDİRDE YAPILAN TANIMLARI/YARGILARI DONDURARAK İŞLEVSİZ HALE GETİRMİŞ OLURUZ.

Nebi 23 yıllık risaleti boyunca dahi bazı tanımları/yargıları zamanla kaldırılıp yenisini getirmiş. 
Bunun birçok parametresi var. Peki, bu gelişim neden kaynaklanıyordu?

Nebiler'de herkes gibi kendi çağ ve kültürlerinin insanıdırlar. Coğrafya, bilgi birikim ve değerlendirme ölçütleri düşünce biçimini etkiler. Bilgi birikim artıkça değerlendirme ölçütü önceki düşünceyi değiştirip geliştirecektir.

Örneğin, Biz Nebi zamanında yaşasaydık Nebiye ormanlık arazimizin olduğunu ve bu araziyi yok etmek yerine ekili alan oluşturmak istediğimizi söyleseydik Nebi bize izin verirdi.
Ancak Nebi bizim zamanımızda yaşasaydı aynı olayı yapmak istediğimizde bize izin vermezdi çünkü geçmişten bugüne gelen bilgi birikimimiz artıkça aynı olayı bambaşka –ve çok daha iyi- ölçütlerle değerlendirebiliyoruz.

Canlıların hayatlarını sürdürebilmeleri için oksijen gerektiğini ormanlıkların en büyük oksijen deposu olduğunu biliyoruz. Ormanların katledilmesi, Hava kirliliği artıracağını; Meyve çeşitliliği azaltacağını; Toprak verimliliği azaltacağını vs. biliyoruz.

Bundan elli yıl kadar öncesinde bir adam kendi karısına tecavüz etse bu suç sayılmazdı. Hatta bir kocanın karısına tecavüz edebilmesi fikri bir oksimorondu, çünkü koca olmak kadının cinselliği üzerinde tamamen kontrol sahihi olmak anlamına geldiği düşünülüyordu.
Yine bundan elli yıl önce psikiyatrik ilaçlar toplumun nezdinde ciddi bir kusur gibi görülüp kullananlar bir nevi damgalanırdı. Bugünse durum değişti. İyi ya da kötü, nüfusun gittikçe artan bir çoğunluğu, sadece elden ayaktan düşüren zihinsel
hastalıkları tedavi etmek için değil sıradan depresyon ve
zaman zaman gelen buhranlarla baş edebilmek için de

düzenli olarak psikiyatrik ilaçlar kullanıyor. 

Ancak bugün aynı olayı bambaşka –ve çok daha iyi- ölçütlerle değerlendirebiliyoruz. Evlilik içi tecavüz psikolojik travma gibi sorunlar otaya çıkarmaktadır.
Bugün askerler savaşın stresi ve baskısıyla baş edebilmek için uyku ilaçları ya da antidepresanlar kullanıyor. Çünkü korku, depresyon ve travma tuzaklar ya da bombalar değil; hormonlar, nörotransmiterler ve nöral ağlar yüzünden ortaya çıkıyor.

Tarihin herhangi bir çağından bir takım düşünceleri çıkarıp bunların doğru ya da yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü bu tarihsel bilgi birikim ölçütlerine göre değerlendirilmediğinden yanlış bir düşünce tarzıdır.

Örneğin; Hadislere baktığımızda bir sahabe “nebinin dokuz eşini tek tek gezdiğini” ve bunu kendisinin izlediğini söylüyor.

Şimdi düşünün birisine gidip:“Ben falanca önder bir kişiyi takip edip, izledim geceleri şu saatlerde yatak odasının lambası açılıp, şu saatte kapanıyor.” Derseniz sizin hakkınızda ne düşünür?

Ağzına geleni söyler değil mi? Başkalarının seks hayatını takip eden, sorgulayan bir zihniyet ancak sapıklar'da olur denilir.

7.yy'da Arap yarım adasında yaşayan toplumun bilgi birikimi, kültürü ve sosyolojisi ile günümüzde yaşayan insanların kültürü, değerlendirme ölçütleri ve sosyolojisi arasında dağlar kadar fark var.

Siz bu farkları gözetmeden sosyolojik dengeyi hiçe sayıp o toplumun algısını bu güne taşıyıp mutlaklaştırır iseniz yanlış anlaşılırsınız.
Bunları dikkate almadan direkt rivayetleri/tanımları insanlara sunarsanız*; Don Kişot durumuna düşüp AHLAKSIZ, SAPIK damgası yememeniz ve insanlığınızın sorgulanmaması,“Din aklı aldığı gibi utanmayı, ahlakı da alıyor.” denilmemesi işten bile değildir. 

Rivayetler/Hadisleri/fetvaları olduğu gibi direkt aktarırsanız Nebinin ve Sahabenin insanların gözündeki değerini gittikçe değersizleştirip düşürürsünüz.

Tarihçi Marshall Hodgson 
İslam’ın Serüveni adlı önemli kitabında geleneğin nesilden nesile olduğu gibi aktarılmasının aslında geleneğin kuruyup gitmesi anlamına geldiğini belirtmektedir.
Hodgson’un haklı olarak vurguladığı gibi, geleneği gelecek nesillere verimli bir şekilde taşımak isteyenler, onu kendi yorumlarıyla zenginleştirerek aktarmalıdırlar. 

Nebi bugün gelse nasıl ki bugünün bilgi birikim ve ölçütlerine göre hareket edecekse bizde buna göre hareket etmeliyiz.
Bugün İslam’ı(tanımları, yargıları) dondurarak evrensel kalacağını zannedenler farkında olmadan, İslam’ın sadece 23 yıldaki bilgi birikim ölçütlerini dikkate alıp bütün insanlık tarihini o yılların bilgi birikim ölçütlerine göre değerlendirerek aslında İslam’ı 23 yıllık tarihe gömmektedirler.

Doğrusu, 23 yıllık bilgi birikimi bir projeksiyon olarak görüp ışık kaynağı olarak belirlemektir, O ışık kaynağının yansıttığı görüntü ile geçmişten günümüze birikerek gelen bilgi birikim ölçütleri ile günümüz tanımlarını/yargılarını oluşturmamız gerekiyor ki dini canlı tutup yaşanabilir bir hâle getirebilelim.


Bilimin, değerlendirme ölçütlerimizin, canlıların sürekli geliştiği(doğa yasası) bir dünyada asla değişmeyecek tanımlar/yargılar olduğunu iddia etmek; aklın, vicdanın gelişimini/değişimini inkâr etmek demektir.

İnsanlığın gelişimi var olan iyinin yerine daha iyi olanı inşa etmekle olur. 
Allah da sürekli iyilikte yarışın dediğine göre adalete bakış açısı geçmişten daha iyi olmalı ki Allah'ın iyilikte yarışın isteği yerini bulsun.

Kur'an da ki hükümleri sosyolojiye göre uyarlayan, denkliği esas alan ilk kişi halife Ömer idi bakınız: İlhami Güler

Ebu Hanife döneminde kıyas(karşılaştırmalı akıl yürütme)  ve rey (görüş düşünce) ile fetva verdiği 
için tekfir edildi, Ebu Hanife günümüzde yaşasaydı kıyası değil, Halife Ömer gibi denkliği, değerlendirme ölçütlerimizi dikkate alarak karar verirdi.
(Ebu Hanife hakkında denilenler için bakınız: İmam-ı Azam Ebu Hanife 
)

Köylülük ile şehirlilik kültürü için Georg Simmel Prof. Dr. Sefa Saygılı’nın “Köylülük Ve Şehir Kültürü “ ve Mustafa Öztürk’ün “KöylülükSorunumuz” adlı yazılarına bakabilirsiniz.  


Yorum Gönder

 
Top